Kültürün Tek Tip Kıyafeti
Kültür, bir milletin aynasıdır. Ve aynaya bakmadan kendini tanıyamazsın. Ama bugün Türkiye’de yapılan tam da budur: Aynayı kırmak. Sahneye çıkan sanatçı, söylediklerine değil düşündüklerine göre yargılanıyor. Bir şarkı, bir film, bir resim… eğer iktidarın hoşuna gitmiyorsa ya yasaklanıyor ya da sahibine ağır bedeller ödetiliyor.
Sanatın Suçu Ne?
Merve Dizdar, Cannes Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı. “Bu ödülü, ülkeme, ezilen kadınlara ithaf ediyorum” dedi. Yetti mi? Hayır. Hemen hedef gösterildi, terörist ilan edilmeye kalktı. Orhan Pamuk Nobel aldı. Kutlandı mı? Hayır. Yok sayıldı.
Bir zamanlar Türkiye’nin gurur duyduğu sanatçılar, artık ya susturuluyor ya da ülkeyi terk etmek zorunda kalıyor. Sadece Kürtçe söyleyenler değil; Alevi de olsan, LGBTİ+ kimliğin olsa, mülteci sanatçı olsan ya da sadece kadın haklarını savunsan, aynı baskının hedefindesin.
Grup Yorum yıllardır yasaklarla, polis baskınlarıyla sahnesiz bırakılıyor. Nûdem Durak, türküler söyledi diye 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Alevi ozanlar kara listeye alınıyor, LGBTİ+ sanatçılar sergileri basılarak tehdit ediliyor. Halkın acısını, umudunu, isyanını dile getiren sanatçılar maddi ve fiziki baskıya maruz kalıyor.
Çığırtkanların Saray Koridorlarında
Ama iş halka gelince yasak, bedel, zulüm… Sıra iktidarın çıkarına gelince sahneler, kameralar, paralar seferber! Halkın ozanı mahpushanede çürütülürken, dinci faşizmin desteğiyle ayakta kalan üretme kabızı çığırtkanlar devlet eliyle şişirilip şovmenliğe soyunduruluyor.
Onlara sanatçı demek, gerçek sanatçılara hakarettir. Onlar sadece iktidarın mikrofonunu taşıyan ucuz çığırtkanlardır: Halkın yüreğine değil, sarayın duvarlarına seslenen, ilhamını özgür ruhtan değil, ihale masasından alan, sanatı para ve şöhret için harcayan zavallı figüranlar!
Bu sahte sanatçılar sahneye çıktığında halkın kalbine dokunmaz; sadece iktidarın köhnemiş nutuklarını nakarat gibi tekrarlar. Üretme kabızıdırlar; yeni bir söz, yeni bir nefes çıkaramazlar. Sadece yağcılık ve dalkavukluk üretirler. Halkın belleğinde bir türküsü, bir dizesi kalmayacak bu çığırtkanlar; ama tarih onları iktidarın çöplüğünde bir ibret vesikası olarak anacak.
Evrensel Kültüre Dar Kafes
AKP-MHP iktidarı, kültürü evrensellikten koparıp dar bir ideolojik kafese kapatıyor. “Makbul sanatçı” tanımı var artık: İktidarı öven, eleştirmeyen, hizaya giren. Gerisi mi? Linç, sansür, ekonomik ambargo, davalar…
Devlete hizmet eden sanat anlayışı, sanatı propaganda aracına dönüştürüyor. Tıpkı 1930’larda Nazilerin “yoz sanat” diyerek eserleri yakması gibi. Bugün Türkiye’de bir tiyatro oyunu, bir konser, bir sergi; iktidar istemezse ya iptal ediliyor ya da baskına uğruyor.
Ama unuttukları bir şey var: Bu çağ dışı dinci-ırkçı faşizm, halkın vicdanına işlemez. Ortaçağ karanlığını dayatıyorlar ama 21. yüzyıl insanı bunu kabul etmiyor, etmeyecek.
Belleği Susturamazsınız
Alevi halk ozanları Pir Sultan Abdal’ın nefeslerini, Kürt dengbejlerin ağıtlarını, Suriyeli ressamların savaş resimlerini, LGBTİ+ sanatçıların cesur tablolarını susturamazsınız. Çünkü sanat, hatırlatır. Kökeni. Tarihi. Acıyı. Direnişi. Ve insanın onurunu.
Faşizm, tankla, topla gelmez; bir şarkıyı yasakladığında başlar. Bir şiiri yırttığında. Bir resmi karaladığında. Bir oyunu engellediğinde… Ama tarih gösteriyor ki; türkü söyleyen gençleri susturamazsınız. Tiyatro sahnesinde gerçeği haykıran sanatçıyı yok sayamazsınız. Bir halkın müziğine, diline, şiirine zincir vuramazsınız.
Çünkü kültür, direnir. Çünkü sanat, susmaz. Ve biz de susmayacağız. Çünkü Atatürk’ün dediği gibi:
“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
Bölüm 3
The post Yasaklı Türküler, Susturulan Sesler….. first appeared on Hollanda Haberleri.