Hollanda’nın Rijswijk kentinde geçtiğimiz Çarşamba akşamı saat 18.30 civarında A4 köprüsünden otobana atlayarak hayatına son veren 3 çocuk annesi Zehra G.’nin ölümü, sadece ailesini ve yakın çevresini değil, tüm toplumu derinden sarstı. Zehra’nın geride bıraktığı mektup ve ardında kalan sorular, kadın cinayetlerine ve psikolojik şiddete karşı yeniden bir ses dalgası yarattı. Sosyal medyada açılan destek hesapları ve başlatılan dayanışma kampanyaları, bu trajedinin unutulmasına izin vermeyecek gibi görünüyor.
“Zehra’nın sesi artık biziz. Onun sustuğu yerde biz haykıracağız” sloganıyla yola çıkan destekçiler, Zehra’nın ölümüyle ilgili ciddi şüpheler taşıyor. Ortaya çıkan el yazısı mektubun Zehra’ya ait olduğuna dair kuşkular, olayın arkasındaki gerçeklerin ortaya çıkarılmasını daha da elzem hale getiriyor. Zehra’nın daha önce çocuklarının annesiz kalmasını istemediğini, yaşamaktan vazgeçmediğini çevresine söylediği belirtilirken, mektupta geçen bazı ifadelerin onun ruh haliyle örtüşmediği iddia ediliyor.
Destekçiler şu soruyu soruyor:
“‘Bana bir şey olursa, çocuklarıma annem baksın’ diyen bir kadın, neden böyle bir mektup yazsın?”
Zehra’nın hayatında maruz kaldığı iddia edilen psikolojik ve duygusal şiddet, bu trajedinin ardındaki karanlık noktaların en başında yer alıyor. Kadınlar, bu olayın sıradan bir intihar vakası olarak geçiştirilmemesi gerektiğini vurguluyor. Onlara göre bu, sistemli bir suskunluk ve baskı zincirinin son halkası.
Zehra’nın ardından başlatılan kampanya sadece adalet arayışı değil; aynı zamanda başka Zehra’ların ölmemesi için bir dayanışma çağrısı. Kadınlar “Bugün Zehra için susarsak, yarın çocuklarımız için de susmak zorunda kalırız” diyerek seslerini yükseltiyor.
Yetkililere açık çağrı ise net: Bu ölüm tüm yönleriyle araştırılmalı, varsa sorumlular yargı önüne çıkarılmalı. Çünkü Zehra’nın hikâyesi, susturulan tüm kadınların sesi haline geldi artık.
Haber:Sedat Tapan